Pages

4 Kasım 2012 Pazar

Fatmagül Berktay-Christine De Pizan

Bildiğimiz tarih boyunca kadınların ezilmesi durumu, şu ya da bu derecede, bütün toplumlarda gördüğümüz bir olgu; ama buna sistemli bir karşı çıkışı her zaman görmüyoruz. Bu sistemli karşı çıkış, elbette belli toplumsal ve tarihsel koşullarda ya da belli koşulların ortaya çıkmasıyla gündeme gelir. Dolayısıyla Türkiye’de feminizmden söz etmeden önce, böyle bir karşılaştırmalı çerçeve çizmekte yarar vardır. Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tarihe baktığımızda karşı çıkışın, direnmenin ipuçlarını ve örneklerini görürüz, ama bu karşı çıkış ister istemez çok uzun bir zaman dinsel bir çerçevede sürdürülmüş ve Batı’da iyice geri bir noktadan, bir savunma noktasından gerçekleşmiştir. Bu, kadının da insan olduğunun kabul edilmesi noktasıdır. Takdir edersiniz ki bu iyice geri bir noktadır, yani lanetli Havva, ilk günahın müsebbibi olan Havva imgesinin reddedilmesinden hareket etmek zorunda kalınır. Hıristiyanlığın doğuşu ile birlikte, kadınların Kutsal Kitap eleştirisi de ortaya çıkar. 14. yüzyılda kadınlar adına konuşan Christine de Pisan, "Hiçbir günah kadınınki kadar büyük değildir diyorlar ama, kadınlar adam öldürmezler,kentleri yerleri bir etmezler, halkı ezmezler, toprakları yağmalamazlar, kundakçılık yapmazlar, ya da sahte sözleşmeler düzenlemezler. Kadınlar nazik, şefkatli, yardımsever, alçakgönüllü, basiretli varlıklardır. Evet, Havva günah işlemişti ama Adem de ondan iyi sayılmazdı" derken bu savunuyu dile getirmektedir. Hıristiyanlığın ilk dönemleri ile sonraki dönemleri arasında da kadınlara yaklaşım açısından farklar vardır, ancak var olan ataerkil paradigma hiçbir zaman bütünüyle reddedilmez, çünkü ister istemez siz bir dinsel çerçeve içindesinizdir ve o çerçeveyi tümüyle sorgulamak ve reddetmek yerine onun içinde bazı düzeltmeler önermek zorunda kalırsınız, bu nedenle "Kadınlar o kadar da kötü değildirler" diye bir savunma yapsanız da o çerçevenin, matriksin kendisine meydan okumuş olmazsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder