Pages

25 Mart 2014 Salı

Mis gibi projesiz yarınlar

Gereksiz bir yöngü
Gerek yok hiç birine
Biz başa gelelim mesela
İlerici adımlar değil aman ha, burayı iyi belleyin
Tastamam 1000 yıl geriye götüreceğiz kentimizi
İlkel yaşamda başı çekeceğiz
Kurallı, ayrımcı, tepeden bakan sistemi oracıkta eleyeceğiz
Kötü mü? Hep birlikte kendimiz pişirip kendimiz yiyeceğiz

Öyle projeyle yetinmeyeceğiz
Tüm vaatleri dalından keseceğiz
Fotoğrafa da hiç gerek yok üstadım
Zaten sokaklar vesikalık çöp yığınlarının sergisinden geçilmiyor mu?
Her köşe başında bir başka bıyıklı aday arz-ı endam etmiyor mu?

Yüzlerinde 3 santim’e 5 ölçülerinde yapışmış bir samimiyetsizlik
Arkası sanki ozon suyu karıştırılmış da makineye girince rengi atmış Amerikan bezi
Göğümü, bulutumu göstermeyen; güneşimi kovan iki apartman arası çirkinlik

Foto finişte birinci görünmeye uğraşan en demokrat hangimiz yarışmaları
Sloganda ceremesini halkın çekeceği ileri bir tarihe atılmış monotonluk
Mide bulandıran fontta ‘Değişime hazır mısınız’ kasılmaları

Hem sonra bunlardan birisini göz ısırmaz mı şimdilerde?
İşletmesine giden müşterisine ne haltlar yaptığı sabit değil mi arka bahçesinde?
Gözel, sözel, tensel temas’ıyla tüzel kişiliğinden tekliflerle nemalanmasıyla
Gelmedi mi o sinek avlayan kafenin bir köşesinde üzerine hırıltısıyla
Değişen tek şey, kapanına aldığı meskeninde insanın ruhu olmadı mı
İnin cinin bile utanmaktan top oynamadığı bu yerde

O yüzden o gün, evet evet seçim günü!
Gerekir mi bunların yuvarlak hologramlı suratlarına kaşe basmaya
5 sene çöreklenmesi için mühürden mürekkep akıtmaya
Yırtıp atsak ya geleceksizlik ışıldayan ayları şöyle esaslı
Bak o zaman sabahlarımız da aydınlık kalacak
Güneşin huzmeleri kuzey cepheyi bile görecek velhasılı

17 Mart 2014 Pazartesi

MART-aval!


Burada durmamız lazım
Az önce bir şeylerin yaklaştığını hissettim
Az önce bir şeylerin yaktığını hissettim

Gelecek notalara biraz basmamız hayrımıza olacak
Do majör kalıbını yine utandıracağımız için üzgünüm
Minör bir esinti ruhumuza esenlikler dilerken
Bir iki ruh çarpıntısının, lafı mı olur Allah aşkına
Koyun koyuna uyuyoruz biz onunla istisnasız her gece

Tebessüm eden hakiki bir kuş vardı hatırlayacak olursan
Ne yazık ki onu alıp götürdü yorgan yastık dipleri
İki büklüm olmuş nevresim takımından geriye kalan şimdilerde
Aslında akortsuz bir tonda çalışan ve
Kapıdan baktıran bir Mart-ın yapma yürek yaktırma yatkınlığı

Yüzükoyun yatmış melodi
Alanında yetkin bir usturayla bir güzel sürülüyor ıstırap
Istranca dağlarına kadar yolu var
Seriliyor, ortalığı deriliyor vahşi bir kurt olduğunda deliriyor
Dağılıyor etrafa , dağıtıyor etrafı
Kösele palaskaya konuşlanmış her bir yassal, yasal mühimmat hedefe doğru emin adımlarla ilerliyor
Anlıyorsun çok sonra noktürn acıyı
Tınının teninde tüttürdüğü bacayı
Özlediğin amansız, yamansız bir karnaval
Önünde belirense katmerli katmerli mart-aval!

12 Mart 2014 Çarşamba

Berkin Elvan'ın ardından kalemime yansıyanlar

ELVAN
Bir vakitler…
Kaldırımlardaki taşlar sonunda ezilmekten kurtulup barikatta gülümsediğinde
ToMASALlar usul usul televizyonlarda anlatıldığında
Kahramanlık destanları kulağımı uğuldattığında
Ağaçların kellesini alan cellatlar ortaya sökün ettiğinde
Oradaydım, öylece orta bir yerde, sokakta
Tıraş edilmeye çalışılıyordu o sıralar da isyan ateşi
Ama her seferinde daha gür, öbek öbek çıkıyordu köklerinden içimizde sızlayan bu asi yangının alevi
Harlandırıyorduk ortalığı bilimle, mizahla, kahkahayla

Çırpınıyordu benim de 14’lük yüreğim
Yaşama tutkundum zil zurna bir bilsen
Merak ediyordum 16. Yaşımı,
37. Yaşımdaki saçlarımın beyazlığını hayal ederdim
Sevdalığımın tan kızıllığında 50’imde mesela kiminle yılları devirmiş olacağımı,
Şuracağıma yârim diye kimi basacağımı
Delicesine bir aşkla kollarımda tutuyordum hayatı
Öyle bir sımsıkı sarılmış’ım ki bırakmaya niyetim yoktu

Bir sabah yine bir sabah
Sabah meltemi ılgıt ılgıt estiğinde
Taşıyordum yaşam pınarını içimde bu coşkunlukla
100 gram peynirimiz, birazcık kesik zeytinimizle
Hazırdık ya umut dolu günü karşılamaya
Mütevazı duruşlu soframızda
Sanırsam tek eksik bir parça somun ekmekti

Hazırda tuttuğum enerjimi hemen orada piyasaya çıkardım
Bir koşu alıp geleceğime inandım ve koştum fırladım sokağa
Sokağa bir grilik yansıdığını fark ettim peşi sıra o anda
Kuşların sesi, görünürlerdeki gagası, apartmanlar arası mis gibi edepsizliğin yaygarası
Hiç biri yoktu o sevimsiz günlük güneşlikte
Ne olmuştu? Kim nereye götürmüştü?
Firar mı etmiştiler? Nerelere kaybolmuşlardı?
Hayır hayır, onlar kentlerine, dünyalarına esastan bağımlılardı
Olsa olsa huzuru gasp eden birileri vardı.
Açık havadaki tekinsizliği daha da fark etti yiğit Elvan
Adımları serileşti, niyeti çetinleşti.
Ama olmadı, gülümseyişi, pirleşti.
Pir Sultan Abdal oldu.
Hain bir fişek gökyüzünü darağacı eyledi.
Yine nefes aldırmadan zulmü çalıştırdılar.
Nice çekilecek halayları susturdular.
Bakkaldan alınacak yarınlar yarım kaldı.
Bakkalın bir gazete kağıdına sarmalayacağı umutlar parçalandı
Bakkaldan eve götürülecek gökkuşağı kimsesiz kaldı.
Yedinci can göğe yükseldi.